Üye: Bilge Savacı | Yazmadan evvel zihninde at koşturan bir yığın kelime, onları kağıda yapıştırmaya sıra gelince, bir yerlere masumca saklanırlar! |
Gelmek isteyen ama saklanmaktan geri durmayan yaramaz ve sempatik kelimelerimi buraya nazikçe çağırarak söze başlamak istiyorum.
Kulağımda kulaklık, Leon film müziğini dinliyorum. şarkı bana sırrını açmış, onun sırrında ve büyüsünde geziniyorum . Film bittiğinde başlayan müziğin hayret verici bir hali var ki; filmi kendisi yazmış hissini yaşatıyor bana. Evet, film müzikten doğmuş gibi, müziğin içinden koparıp atmış tüm parçalarını kendine; ayrıca bütün filmi kapsıyor , açıkta kalan hiçbir bölüm yok, unutulmamış hiçbir parça. Leon ve Mathilda'nın yürüyüşündeki akıllara kazınıcı ritmin hızı ile şarkının ritminin bu yürüyüşlerden daha yavaş olan hızı birbirine müthiş uyum sağlıyor. Hızlı olan ile, ondan daha yavaş olanın mucizevi senkronizesi bu. Müziğin başarısı, kendi yaşının içini epey dolduruyor. Tek bir kalpte yaptığı yolculuksa uzaklara giderek, kalbin naif ve hüzünle karışık neşeli bölgelerinde konaklama ayrıcalığına erişiyor. Ve bunu dil sorununu aşarak yapıyor. Sanırım bu sözlerin içine yüklenen ruhun varlığı ile başarıyor bunu. Ne demişti gönül yarasında Meltem Cumbul: "abi bu şarkıya ağlamak için kürtçe bilmek mi gerekiyor.!?"Bu yazıyı iyi bir yapıtla buluşturmak, yazıya verilecek büyük mutluluk sanırım." Asıl yazıcınındır bu mutluluk! " der gibi olduğunu duyuyorum yazının.
İlkin 2009 'da izleyip beğenmediğim film, zamanla aklımda gezinerek kalbime oturmaya başlıyor. Kalbimi çepeçevre kuşatmayı başardığı ve 2014 yılında olup filmi tekrar izlediğimde ise baştan sona bir büyülenmeyle kuşatılıyorum film tarafından. Şaşılası bir durum değil mi?
Filmin içine gizlenen Leon gözlükleri Mathilda'nın saçlarının kütüyle müthiş ikiliyi oluşturarak bu ritmin içinde ışıl ışıl göz kırpıyorlar bize. Adı tanımlanamayacak bir zaman diliminden besleniyor film ya da zamansız bir zaman kuruyor kendine. Akıllara bunca kazınması belki bunu başarmasından. Tüm ölümsüz eserler böyle değil midir? Onların kendine ait zamanları vardır, bizim bilip tanıdığımız zamanın ucuna eklenirler. Kurdukları tüm yeni şeyleri içine alan yeni ve eskimez bir zaman. Her anı doldurulmuş, her parça bütünle uyumludur. Hepsi müziklidir sanki. Natalie Portman'ın gözlerinin kahvesi filme rengini veriyor. bakışlarındaki büyüyü, filmin büyüsü, beslenebilmek için içine çekiyor. Filmin gözleri kahve, saçları küt, gözlük çerçeveleri yuvarlak, yürüyüşü hızlı, eteği minicik, hüznü siyah, sevgiler arasında kurduğu köprülerde silahlar var. Çok yalnız. Süt içiyor, heyecanın kabuğunda yaşıyor.
Leon karakteri iddia edildiği gibi sevgisiz değil. İçinde hapsolanların dışındaki tüm sevgisini bitkisine veriyor. Sevme ve koruma duygusunu çiçeğin varlığıyla besliyor. Mathilda ile Leon'un hayatlarının kesişmesi müthiş bir buluşmanın profesyonel tasarımı. Mathilda yüreğinde yanıp büyüyen yangını Leon'dan daha başka kimin varlığında böyle çokça söndürebilirdi? Kısa sürede oluşup büyüyen Mathilda'nın hüzün hikayesine Leon'un hikayesinin eklenerek ortak hikaye güçleniyor, zenginleşiyor, sevgi ve leon'un hayatında zaten olan mücadele artıp daha korkulu bir hal alıyor çünkü mücadelenin kimliğine sevgi katışıyor. 1+1 'in 2'den daha zengin bir hikaye oluşturmasının örneğidir Leon filmi.
İçi boşaltılmış onca aşk filminin arasında Leon, bir sevgi filmi, yürekleri yıkıyor, artık kullanıla kullanıla sıradanlaşmaktan kurtulamayan hikayelerden de sıyrılarak kendi özgünlüğünü kuruyor. Leon'dan sonra artık başka yapıtlar ondan beslenip kendini oluşturmaya çalışmış olduğuna inanıyorum ve bu beslenişin süresi hiç de az bir zamana sıkışmayacağa benziyor. Bugün büyük bir heyecanla Leon'u yazıyor olmam da kurduğum teoriyi benim açımdan destekliyor.
Bir sanat eserinin en önemli yanı sıkıcılıktan uzak olmasıdır. Fitne fesat olmayan, gerçek sanat eserine değer veren bir gözle buluşturulan sanat eserlerinin beğenilme sorumluluğu sanat eserini oluşturan(lar)a aittir. Leon bu sorumluluğun üstesinden geliyor. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir filmde aile içinde mutsuzlukla beslenen çocukların kalbi mutlu olamaz. Bu gerçeklik evrenseldir. İşte Mathilda'nın toprağını susuzluktan çatır çatır yaran gerçek de aile içi mutsuzluğun ta kendisi. Mathilda güçlü ama. Leon'u etkileyecek kadar güçlü. Ve bizleri de bir o kadar etkilediğinden, bu güçten biraz kendimize enjekte edebilme arzusunu duyuyoruz. Belki kapıyoruz bu güçten biraz da, kimbilir?
Filme ritim kazandıran en önemli sahnelerden biri olan ve Mathilda'nın zekasını soğukkanlılığıyla birleştiren sahne, ailesi vurulduktan sonra bakkaldan dönen Maltilda'nın kendi evini geçerek Leon'un kapısına dayanması. Filmin kurgusuna müthiş bir güç kazandırıyor bu sahne. Leon'un çantası. Aklımın görüntüsüne takılıyor şimdi. Daha aşağılara indiğimde ise paçası kısa pantolon ilişiyor zihnimin gözüne. İkisi de harika görüntü veriyor filme. Filmde iğreti duran bir şey var mı? Yok. Belki başka anlatımlarda etik olmayacağını düşünebileceğimiz şeyler bu filmde sorgulamaktan uzaklaştırıyor bizi. Anlamaya çalışıyoruz, kabulleniyoruz, sorgulamıyoruz. Örneğin Mathilda'nın intikam duygusunu ya da Leon'un yaptığı işi. üstelik Leon'un geride bıraktığı acı hayatın bilgisini bize aktarmadan önce de yapmıyoruz bu eleştiriyi. Filmi ölümsüz kılan yönlerden biri de bu olsa gerek.
Aradan yıllar geçmiş, bu filmin bizim eleştirimize ihtiyacı var mı peki? Vardır, neden olmasın? Ama bizim de onu yeniden yazıp okumaya ihtiyacımız var, sevginin gücünü bir kez daha anlamak için. Çünkü sevgi, üzerine nefretle konuştuğumuz konulardan biri oldu artık. Leon'un Mathilda'yı sevmesi de kısa sürede oluyor değil mi? Kısa ve etkili bir kaynaşma, aralarındaki. Filmlerin hayatlara nazaran daha yalan olduğundan yakınıp dururuz ama bu bahsettiğim kaynaşma, gerçek hayatta yaşananlardan daha etkileyici ve daha önemlisi doğal görünümlü.
Kendisine karşı acımasız olan hayat karşısında Mathilda, acımasızlığı oynuyor. Öyle bir yaş aralığında ki.. Ne çocuk ne de bir genç kız. Bu arafta genç kız olmak Mathilda'yı daha çok çekiyor kendine. Leon'un ölmesi.. Bunu hiç beklemiyorduk değil mi? Film bize haksızlık yaptı! Yüreğimizi bu kadar acıtmaya hakkı var mıydı? Ya Mathilda? O ne olacak Leon olmadan? Bu soruları yana yakıla sorabiliyorsak kim demiş filmler yalan diye!? Filmler gerçek olmasa da yalan da değiller.
Filmler birilerinin kaderlerine yardım eder ya da hayattan daha acımasızdır bazıları. İkisinden de bahsedebilmek mümkün Leon filminde. Hayat gibi karmaşadır bazı filmler de. Leon'da da müthiş bir düzenin içine oturtulmuş kargaşa, karmaşa, gürültü patırtı mevcut. Üzerinden onca zaman geçmiş filmler üzerine yazmak kolay gibi gözükse de ele kalem alınınca hiç de öyle olmadığı anlaşılıyor.
Leon ölümsüz, en az sevginin gücü kadar. Leon kadar ölümsüz filmlere konuk oluşlarımızın çoğalması dileklerimle.
Bilge Savacı