Popüler Sinema

Paylaş
Röportajlar

Cem Güzel: "Bu filmle, izleyicilere içsel mücadelelerinde yalnız olmadıklarını hissettirmeyi amaçlıyorum."

Cem Güzel: "Bu filmle, izleyicilere içsel mücadelelerinde yalnız olmadıklarını hissettirmeyi amaçlıyorum."
Yazar: Fırat Sayıcı

Öncelikle biraz kendinden bahseder misin?

Ben Cem Güzel, yirmili yaşlarında Adanalı genç bir yönetmenim. Babama zorla aldırdığım küçük bir kompakt kamera ile film çekmeye başladım. Adana’da üç yıl tiyatro eğitimi aldıktan sonra Akdeniz Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler ve Tanıtım bölümünden mezun oldum. Üniversite sonrası Adana’da iki yıl boyunca sinema ve medya eğitimleri verdim. Ardından İstanbul’da, dijital spor kanalı VOLE’de bant program yönetmenliği yaptım. 6 Şubat depremi üzerine çektiğim “Psikolojik Enkaz” adlı kısa filmimle ödüller aldım ve film üretimlerine devam ediyorum.

 

Senin için kısa filmin tanımı nedir?

Kısa film, sınırlı bir süre içinde derin ve etkileyici bir hikaye anlatmanın en yoğun yollarından biri. Uzun metraj filmlere kıyasla daha sınırlı bir süreye sahip olması, yönetmenin yaratıcı ve etkili bir şekilde düşünmesine ve anlatım biçimini yoğunlaştırmasına neden olur. Ülkemizde kısa film bir başlangıç olarak gözükse de bana göre kısa filmler kesinlikle farklı ve özel bir alan. Bu özel alanda daha özgün ve serbest anlatım arzularımızı beyaz perdeye taşıyabiliyoruz.

 

Biraz “Hayallerim ve Kavgam”dan ve onu çekme nedenlerinden bahseder misin?

"Hayallerim ve Kavgam" adlı kısa filmi çekme motivasyonum, her bireyin hayatında var olan hayalleri ve bu hayallere ulaşma yolunda verdiği mücadeleyi anlatmak istememden kaynaklanıyor. Herkesin hayalinde farklı işler yapma düşüncesi olduğuna inanıyorum. Bu filmde, özellikle bu içsel çatışmayı ve bireylerin hayallerini gerçekleştirme yolundaki mücadelelerini izleyiciye aktarmak istedim. Mesleki hayata geçirdiğimiz zaman dilimine büyük önem veriyorum. İşyerinde, sosyal hayatımızda belki hiç görüşmeyeceğimiz kişilerle günün ciddi bir zaman dilimini paylaşıyoruz. Bu durum bence zihnimizde olumsuz etkiler bırakıyor.

 

İşiyle mutsuz bir adamın politik bir film çekme çabasını anlatırken esas olarak değinmek istediğim konulardan biri de yurdumuzda sanat özgürlüğünün kısıtlanmasıdır. 2024 yılında, ülkemizde hala sansürün var olması beni derinden üzüyor. Yıllar önce Çukurova'da Yılmaz Güney, Yaşar Kemal gibi değerli sanatçılar, sanatsal ifadeleri nedeniyle haksız yere suçlandılar ve aynı durumlara maruz kaldılar. Günümüzde de bu durumun değişmemesi, sanatsal özgürlüğün kısıtlanması anlamına geliyor. "Hayallerim ve Kavgam" filmi, bu sansüre ve baskıya karşı bir duruş sergiliyor ve sanatsal ifade özgürlüğünün önemini vurguluyor. Hayallerimizin peşinden gitmenin ne kadar zorlu bir süreç olduğunu ve bu süreçte karşılaşılan engellerin bizleri daha da güçlendirdiğini izleyicilere göstermeyi hedefledim. Bu filmle, izleyicilere içsel mücadelelerinde yalnız olmadıklarını hissettirmeyi amaçlıyorum.

 

Sence hızla gelişen teknolojinin, kısa filme ne gibi katkıları olabilir? Neler götürür?

Teknolojinin gelişimi, kısa film üretimini daha erişilebilir hale getiriyor. Daha düşük maliyetlerle, yüksek kaliteli filmler çekmek mümkün oldu. Bu, özellikle bağımsız yapımcılar ve düşük bütçeyle çalışan kısa filmciler için büyük bir avantaj. Örnek vermek gerekirse Psikolojik Enkaz belgesel filmimin neredeyse yarısını cep telefonumla çektim. Bu, günümüz teknolojisi için büyük bir konfor. Öte yandan, dijital platformlar sayesinde kısa filmler çok daha geniş kitlelere ulaşabiliyor. Ancak teknolojiyle birlikte gelen hızlı tüketim kültürü, sanatın derinliğini kaybetme riskini de beraberinde getiriyor.

 

Örnek aldığın, sinemasını sevdiğin, yerli ve yabancı yönetmenler kimler?

Çukurova’da doğmuş biri olarak Yılmaz Güney’in sineması beni çok etkiliyor. Onun toplumsal gerçekçilikle bireyin içsel dünyasını birleştirdiği yaklaşım, bana ilham veriyor. Yabancı yönetmenlerden Abbas Kiyarüstemi ise özellikle insan doğası üzerine derin gözlemleriyle beni büyülüyor. Onun minimalist ama duygusal anlatımı, bir filmde sadeliğin gücünü ortaya koyuyor.

 

Türkiye’deki film festivalleri ve kısa filmcilere yaklaşımları konusunda neler söylemek istersin?

Türkiye’deki film festivalleri, kısa filmciler için önemli bir platform sunuyor. Ancak bu festivallerin kısa filme bakış açısının, uzun metraj filmlere gösterilen ilgi kadar değerli olmadığını düşünüyorum. Daha fazla destek, daha geniş izleyici kitlelerine ulaşma fırsatları yaratılabilir. Özellikle festivallerde kısa filmcilere daha fazla görünürlük ve daha fazla tartışma ortamı sağlanmalı. Kısa film, yalnızca bir geçiş aşaması olarak değil, başlı başına bir sanat dalı olarak ele alınmalı. Ek olarak bir film festivali kapsamında sinema emekçileri dışında verilen ödüllerin kesinlikle verilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bazen ne yazık ki gittiğim birçok festival film ekiplerinden fazla tanımadığımız derneklere ya da siyasi insanlara ödül veriyor. Bu durum bana trajikomik geliyor.

 

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter