Popüler Sinema

Paylaş
Röportajlar

Ferhat Şendağ: "Dezavantajlı birey olan Mücahit’in hikâyesini belgelemek istedim!"

Ferhat Şendağ: "Dezavantajlı birey olan Mücahit’in hikâyesini belgelemek istedim!"
Yazar: Özgün Mert

Muhtar Mücahit belgeseliyle dikkatleri üzerine çeken Yönetmen Ferhat Şendağ ile sinema yolculuğunu, belgesel sinemaya bakış açısını ve gelecek planlarını konuştuğumuz özel bir söyleşi gerçekleştirdik. Keyifli okumalar…

 

 

Ferhat Bey öncelikle sizi tanıyalım. Kısaca kendinizden bahseder misiniz?


2012 yılında, Anadolu Üniversitesi Sinema ve Televizyon Bölümünden mezun oldum. Mezuniyetimin ardından çeşitli film yapım şirketlerinde çalıştım. Bu süreçte reklam projelerinde yer aldım ve birçok önemli yönetmenin yanında reji asistanlığı yaptım. 2015 yılından itibaren TV programları, belgeseller, siyasi kampanyalar ve reklam projelerinde yönetmenlik, yardımcı yönetmenlik ve prodüksiyon sorumluluğu gibi çeşitli görevlerde bulundum ve halen aktif olarak çalışmaya devam ediyorum. "Muhtar Mücahit", benim ilk bireysel projem oldu.


 

Sinema tutkunuz ne zaman ne şekilde başladı?


Çocukluğumda şekillendi dersem yanlış olmaz. Ailemin Almanya’dan getirdiği VHS Kamera ile tanışmam küçük yaşlarıma dayanıyor. Belki de şanslı bir çocuktum. O dönem her evde çocukların karşılaşabileceği bir şey değildi kamera. Annemin iyi bir gözlemci olduğunu söyleyebilirim. Elimde, 4 ve 5 yaşlarımda izlediğim filmleri anlattığım görüntüler olduğunu gördüğümde, bugün başka bir meslek yapamayacağımı düşünüyorum. Hikâye anlatmayı çok sevdiğimi, o zamanlarda keşfetmişim. Yılların geçmesi ile aynı kamera el değiştirip onların anlarını kayda alan taraf olarak hikâyem devam etti diyebilirim.


Belgesel filmin tanımını nasıl yaparsınız?


Belgesel filmi, gerçekliğin yaratıcı bir şekilde ele alınması, onun tekrar yorumlanması olarak tanımlayabiliriz. Yani özetle, ‘Gerçek hayata yaratıcı bir bakış’ diyebiliriz. Kurgusal olmayan filmlerin dünyası çok geniştir. Haber programları, sunucuların yönlendirdiği realite TV programları ya da vloglar gibi. Peki, belgesel sinemanın bundan farkı ne? Daha yaratıcı bir şeyden bahsediyoruz. Ortalama haber yayınından daha fazlası. Çeken kişinin, onun gözünden çektiği durumu yeniden yorumlaması diyebiliriz.



Son belgesel filminiz Muhtar Mücahit’ten bahseder misiniz?


Bu belgesel, Eskişehir'in en büyük mahallesi Emek'te, 31 Mart 2024 yerel seçimlerine dokuz ay kala çalışmalarına başlayan ve yoğun bir seçim süreci yürüten Türkiye'nin ilk Down sendromlu muhtar adayı Mücahit Kırdaş'ın hikâyesini anlatıyor.


 

Muhtar Mücahit’te sizi etkileyen ve siz de bu belgeseli çekme arzusu uyandıran unsurlar nelerdi?


Aslında, bu hikâyeyi çekmeye iten birçok sebep var. Bunların başında, Mücahit Kırdaş’ın özel bir birey olması geliyor. Mücahit, Türkiye’de seçimlere aday olan ilk down sendromlu siyasi figür. Onun durumundaki dezavantajlı bireyler için bırakın aday olmayı, birçok insan onların oy kullanıp kullanamayacağını dahi ne yazık ki bilmiyor. Ancak Mücahit ve çevresinin cesareti bile bu hikâyeyi çekmek için başlı başına geçerli bir sebepti. Toplumda genellikle temsili görevler verilirken, burada gerçek bir hikâye söz konusuydu.


Bir diğer sebep ise, Mücahit’in hikâyesini belgelemek istememdi. Gelecekte biri dönüp baktığında ve dezavantajlı bireylerin neler yapabileceğini sorguladığında bu hikâye ile karşılaşmasını istedim. Açıkçası, tarihe küçük bir not düşmek istedim.


Son olarak, bu belgeseli çekme arzusunu uyandıran en önemli sebeplerden biri de yan hikâyesinde bir yarış barındırması ve net bir şekilde iki farklı sonuca ulaşabilme ihtimaliydi: ‘Ya kazanacak ya da kaybedecekti.’ Bu da öykü yapısını oluşturabilmek için geçerli bir sebepti. Küçük bir lokasyondaki hikâyelerin ve başrolünü böyle bir karakterin oluşturmasının peri masalı gibi bir havası vardı. Mahalledeki kasabından bakkalına, manavından kahvesindeki emeklisine kadar herkesin Mücahit’i ayrı bir yere koyup onu çok sevmesi, 1990’ların dizilerinden tanıdığımız, içinde asla şiddet barındırmayan ve özlediğimiz mahalle kültürünün temsili gibiydi de.


 

Muhtar Mücahit’in festival yolculuğu nasıl devam edecek?


İlk olarak, 15.TRT Uluslararası Belgesel Ödülleri, Ulusal Profesyonel Kategorisi’nde finale kalarak Türkiye galasını yaptı. Ulusal ve uluslararası festivallerde yolculuğuna devam ediyor. Birçok festivalde seçkiye kalma başarısı göstererek, geniş bir izleyici kitlesine ulaşmayı başardı.



Türkiye’deki film festivallerinin belgeselcilere yaklaşımları konusunda neler söylemek istersiniz?


Türkiye’de belgesel sinemaya ilgi, dijital yayın platformlarının çoğalmasıyla geçmişe kıyasla daha yüksek. Ancak yeterli mi? Ne yazık ki değil. Çünkü belgesel sinema hâlâ biraz üvey evlat muamelesi görüyor. Başlangıç sürecini değerlendirdiğimizde, proje yapım desteklerinin istenen düzeyde olmadığını ve bu alana yeterli fon sağlayan kaynakların da oldukça sınırlı olduğunu görüyoruz.


Belgesellerle ilgili bir diğer sorun ise festival sürecinde yeterli izleyiciyle buluşamaması. Eğer festival yalnızca belgesellere özel değilse (ki bu tür festivallerin sayısı da oldukça az), aynı saatlerde kurmaca film kategorisinden başka bir yapımın gösterimde olması, özellikle köklü festivallerde sıkça rastlanan bir durum. Üstelik birçok festivalde kısa ve uzun metraj belgesel film kategorisi bile bulunmuyor. Bu da yapılan işin yarışma sürecinde karşılaştığı başka bir engel olarak öne çıkıyor.


Gelişen teknolojinin belgesel filme katkıları sizce nelerdir?


Belgeselde gelişen teknolojileri iki açıdan değerlendirmek gerekiyor. Sahada, cihazların boyutları küçüldü, sayıları azaldı ve daha ergonomik hale geldi. Bunu, ekiplerdeki kişi sayısının azalması açısından da düşünebiliriz. Bir diğer konu ise işin masaüstü kısmı… Burada yapay zekâ artık kaçınılmaz bir hale geliyor. Ancak ondan korkmanın manasız olduğunu düşünüyorum çünkü yapay zekâyı işimizi kolaylaştıran bir araç olarak görüyorum. Kurgu, bir karar alma sürecidir. Çekilen malzemenin nerede başlayıp nerede biteceği, hangi görüntünün nereye yerleştirileceği gibi kararlar, insana özgü bir bakış açısı gerektirir. Bu süreç insandan ne kadar uzaklaşırsa işler o kadar zorlaşır. Belgeselde ise bu süreç çok daha kritik bir hale gelir. Yapay zekânın auto-edit gibi sistemlerle ne kadar fazla karar almasına izin verilirse, ortaya çıkan iş o kadar vasatlaşacaktır. Çünkü yapılan işte metaforik anlamda kopuşlar olacaktır. Yapay zekâ bunları teknik olarak tanımlayabilir ancak ne yazık ki duygusunu aktaramaz. Bu yüzden yapay zekâyı yalnızca işe yarayan bir araç olarak görmek gerektiğini düşünüyorum.


Etkilendiğiniz yerli veya yabancı yönetmenler kimlerdir?


Etkilendiğim birçok yönetmen var aslında. Tamara Kotevska’nın Honeyland (2019) filmi, beni en çok etkileyen işlerin başında gelir. Anlatım dili, hikâye kurgusu ve karakter seçimleri, filmi çok özel kılıyor. Werner Herzog’un belgesel sinemadaki hikâye anlatıcılığı ise destansı bir nitelik taşıyor; onun işlerini büyük bir beğeniyle takip ediyorum. Film tarzıyla bambaşka bir noktada dursa da Michael Moore’u da çok severim. Politik hicivleri ve anlatım tarzı, onu sıra dışı kılan en önemli özelliklerden biri…


Gelecek planlarınız nelerdir?


Gelecek için iki projeyi hayata geçirmek istiyorum. Uzun metraj kurmaca film ve belgesel projelerim var. İkisinin de masa başı ön hazırlık çalışmaları devam ediyor.


 

Röportaj: Özgün Mert

YORUMLAR

Ziyaretçi Gönder

ELEŞTİRİLER

Adana Altın Koza Film Festivali’nin ardın...

Adana Altın Koza Film Festivali’nin ardın...

Fırat Sayıcı

Altın Portakal’ın ardından: “Kadına şidde...

Altın Portakal’ın ardından: “Kadına şidde...

Fırat Sayıcı

Anora: Talihsiz Bir Modern Sindirella…

Anora: Talihsiz Bir Modern Sindirella…

Fırat Sayıcı

Gezinti

İletişim
Bize Yazın:


Gönder Max. 1000 karakter
Populer Sinema: #txt
Mesaj Gönder:
Gönder Max. 1000 karakter